Dezavantajlı gruplar içinde önemli bir kitleyi oluşturan engelli bireylerin sayısı her geçen gün artmakta ve bu durum çalışma hayatında da önemli bir konu haline gelmektedir. Nitekim; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 30. Maddesi kapsamında; işverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde üç engelli; kamu işyerlerinde ise yüzde dört engelli birey çalıştırmak zorundadır.
Bu zorunluluğa rağmen Ülkemizde engelli bireylerin büyük bir çoğunluğu işsiz durumdadır. Engelli bireylerin istihdam edilebilirliklerinin önünü açmak adına öncelikle bu kişilerin erişilebilirlik, eğitim ve rehabilitasyon aracılığıyla topluma entegrasyonu sağlanmalıdır.
Öncelikle, işgücü piyasasının daha detaylı incelenerek, işyeri ihtiyacı ile engellilerin ihtiyaçlarını eşleştirecek istihdam politikaları üretilmesi önemlidir. Karşılıklı ihtiyaçlar doğrultusunda istihdam sağlandığı takdirde daha kalıcı istihdam yaratılmış olacaktır.
İŞKUR’a her yıl birçok engelli birey iş başvurusunda bulunmakta, bu bireyler işverene takdim edilmekte ve birçoğu uygun koşullarda istihdam edilmektedir.
Bu süreçte engelli bireylere atanan iş ve meslek danışmanları uygun işe yönlendirme konusunda titiz davranmalı ve tüm şartları göz önünde bulundurmalıdır. Nitekim, Türkiye’de özel sektörün karşılaştığı en büyük problemlerden biri nitelikli işgücünün eksik olması ve sektörlerin ihtiyaçlarının tam olarak karşılanamamasıdır. Engelli bireylere sektörlerin ihtiyaçları doğrultusunda yapılan yönlendirmeyle ve uygun eğitimle mesleki beceriler kazandırılması istihdamda kalıcılığı ve verimliliği sağlayacaktır.
Ülkemizde yaygın olmayan mesleki rehabilitasyon hizmetleri de engelli bireylerin istihdam edilebilirliklerinin artırılması açısından etkin bir sistemdir. Nitekim; mesleki rehabilitasyon ile iş kazası geçiren veya hali hazırda engelli olan bireylerin işe uyumlandırılması adına mesleki becerileri geliştirilerek istihdam edilmesi veya işe daha hızlı dönmeleri sağlanmaktadır. Bu şekilde işyeri ve engelli bireyin ihtiyacı birlikte değerlendirilmekte ve daha verimli sonuçlar alınmaktadır.
Ülkemiz işyerlerinde çalışma koşulları engelliler açısından uygun olmalıdır; fakat bu koşulların sağlanması için hükümet destek ve teşviklerinin olması bu koşulların sağlanmasına ön ayak olacaktır.
Örneğin Almanya, Belçika ve Finlandiya gibi ülkelerde engelli istihdam eden işverenlere vergi indirimi uygulanmakta ve böylece işveren engelli istihdam etmeye teşvik edilmektedir.
Bu koşullar yanı sıra, engelli istihdamında ücret desteği uygulaması yine istihdam konusunda işverene ve dolayısıyla engelli bireye destek olacaktır. Almanya örneği bu anlamda oldukça önemlidir. Almanya’da işverenler işe aldıkları her kişi için o kişinin maaşının yüzde 50’sine kadar 12 ay boyunca nakit yardım alabilmekte ve işe alınan kişi uzun süreli işsiz olan engelli veya yaşlı birey ise bu oran yüzde 70’lere kadar çıkmakta ve süresi de 96 aya kadar uzayabilmektedir.1 Bu örneğin önemli yanı verilen desteğin oldukça yüksek oranda ve uzun sürelerde veriliyor olmasıdır.
Engelli bireyler sadece çalışan olarak düşünülmemelidir; kendi işlerini kurmaları da istihdam yaratılmasında önemli bir adımdır. Bu adımı gerçekleştirmek adına yine hükümet tarafından destek sağlanması önem arz etmektedir. Destek verilen engelli birey kendi işini kurduğunda hem yeni istihdam sahaları yaratılmış hem de engelli bireyin topluma entegrasyonu sağlanmış olacaktır.
Engelli çalıştırma zorunluluğu olmadığı halde veya ayrılan kontenjandan daha fazla engelli istihdam eden işyerlerine prim desteği yanı sıra farklı teşvik mekanizmaları uygulanabilir.
Bu bağlamda Güney Kore oldukça yerinde bir örnektir. Güney Kore’de İstihdam ve Çalışma Bakanlığı yapılan değerlendirmeler sonucunda engellilere yönelik başarılı işletmeleri tespit ederek bu işletmeleri; kamu ihalelerinde öncelik, vergi politikalarında ayrıcalıklı muamele, kamu bankaları ve beş özel bankadan kullanılacak kredilerde faiz indirimi, askerlik yapmak yerine aynı süre ile çalışmak isteyen kişilerin çalıştırılacağı işyeri olarak belirlemek gibi ayrıcalıklarla ödüllendirmektedir.
Bu tarz çalışmalar kamuoyunda farkındalığın artmasını sağlamak için de güzel bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çalışma hayatında tüm sektörler ve işletmeler birbirinden farklı yapılara ve tehlike sınıfına sahiptir. Ağır ve tehlikeli işleri kapsayan işyerleri ile az tehlikeli işleri kapsayan işyerlerinin yapıları, çalışma şartları ve yoğunlukları farklı olduğundan bu işyerlerinde çalıştırılacak zorunlu engelli birey kotası aynı oranda olmamalıdır. Nitekim, engelli bireyin iş kapasitesi ve çalışma koşullarının uygunluğu sağlık ve verimlilik açısından önemlidir.
Özetle; Engelli bireylerin istihdam edilebilirliklerinin artırılmasında tüm paydaşlar etkin rol oynamalıdır. Devlet desteği hem iş kurmada hem de yeni istihdam ortamlarının yaratılmasında en etkin yöntem olarak göze çarpmaktadır, ki gelişmiş ülkelerin birçoğunda devlet çeşitli destek ve teşviklerle dezavantajlı grupları korumakta ve bu konuda kamuoyu oluşturma konusunda aktif rol oynamaktadır. Engelli bireyin eğitimi de istihdam yolunda en önemli araçlardandır. Tüm bu yaklaşımlarda öncelik engelli bireyin topluma entegrasyonu olmalıdır; ki kendini toplumun bir parçası hisseden birey çalışmak ve üretmekte de toplumun bir parçası olmaya çalışacaktır.
Akansel KOÇ
TİSK Genel Sekreteri