Dental Travma Nedir ? ve Görülme Sıklığı




Dental Travma Nedir ?


Travmatik dental yaralanmalar, hastaların yaşam kalitesini etkileyebilecek dış veya iç kuvvetlerden kaynaklanan diş ve çevre dokulara ait yaralanmalar olarak tanımlanmaktadır. Travmatik dental yaralanmalar; tüm yaralanmaların %5’ini, okul öncesi çağda ise %17’sini oluşturan bir halk sağlığı sorunudur. Travmatik dental yaralanmaların dünyadaki en yaygın 5. hastalık olduğu bildirilmiştir.

Çocuklar, büyüme-gelişim döneminde motor fonksiyon gelişimleri devam ettiği için, yetişkinlere göre dental travmaya daha fazla oranda maruz kalmaktadırlar. Küçük çocuklarda ev kazaları sıklıkla görülmekteyken okul çağı çocuklarında düşme, cisme çarpma, trafik kazaları, spor ve oyun yaralanmaları ile daha sık karşılaşılmaktadır.

Dental travmalar dişlerin oklüzyonunu, estetik görünümünü ve fonksiyonu olumsuz etkilemesinden başka bireyde psikolojik ve sosyal sorunlara sebep olabilir. Bu nedenle dental travmalara karşı koruyucu önlemler alınmalı; oluşması halinde ise doğru bir şekilde hastalar tedavi edilebilmeli ve ortaya çıkabilecek problemler mümkün olduğunca azaltılmalıdır. Bu nedenle travma etiyolojisi, dağılımı ve sonuçlarının bilinmesi gerekmektedir.

Travma kaynaklı dişin pozisyonunda bir değişiklik olması durumunda fonksiyonun normal bir şekilde devam etmesi, dişin soket içerisine yerleştirilmesinden sonra dişlerin stabilize edilmesi ve periodontal dokuların durumlarının düzelmesine imkan tanınmasıyla gerçekleşir. Travmaya maruz kalmış dişlerin splintlenmesi; travma tedavisinde ve çevre dokuların iyileşmesi için oldukça önemlidir .

Genel olarak, travmatize dişin prognozu, yaralanma tipine ve ilk yapılan müdahalenin doğru ve zamanında olmasına göre belirlenir. Yumuşak ve sert dokuların iyileşmesini en üst düzeye çıkarmak ve daha fazla yaralanmayı önlemek için doğru splintleme ve hastanın takibi önemlidir. Splintleme süresi önemli olduğu kadar esnekliği de oldukça önemlidir. Splintlerin esnek olması, fizyolojik diş hareketine izin vermesi periodontal ligamentteki iyileşmede önemli bir faktördür. Rijit splintlemenin, özellikle 14 günden sonra stres birikimlerine sebep olarak ankiloz, artan kök rezorpsiyonları ve pulpa kanalı obliterasyonu gibi istenmeyen sonuçlarının olabileceği belirtilmiştir.

Dental Travmanın Görülme Sıklığı


Dental travma 2-3 yaşlarında çocukların motor fonksiyonları tam olarak gelişim göstermediği için artmakta ve özellikle yumuşak dokularda travmalar görülmektedir. Aynı zamanda bu dönemlerde dişlerin avülse olmaları ve lateral lüksasyona maruz kalmalarının da sıklıkla görüldüğü bildirilmiştir. Karma dentisyon döneminde ise dental travma insidansı 9-10 yaşlarında daha fazla görülmekte ve en çok mine kırığıyla karşılaşılmaktadır.

Gassner ve ark. (2013) yaptıkları bir araştırmada, dental travmaların nedenlerini günlük faaliyetler (%38), spor aktiviteleri (%31), trafik kazaları (%12), fiziksel şiddet (%12) ve iş kazaları (%5) olarak belirtmişlerdir. Borin-Moura ve ark. (2018) 7-12 yaşlarındaki çocuklarda yaptıkları çalışmada travmaların; %25,6 oranında düşme, %21 oranında bisiklet kazaları, %5 oranında trafik kazaları, %7,8’inin spor kazaları ve %7,2’sinin şiddet travmaları olduğunu bildirmiştir. Ülkemizde 5-55 yaş arası dental travma prevalansının %4,4-13,4 arasında olduğu ve düşmenin de %47,6-%84 oranla en fazla görülen travma nedeni olduğu bildirilmiştir (Zengin ve ark, 2015). Gözlemsel bir araştırmada; 12 yıl boyunca kayda alınan tüm okul çağındaki çocukların %25'inin bir tür dental travma yaşadığı bildirilmiştir. Bununla beraber dünyadaki ortalama dental travma prevalansının %15,2 olduğu rapor edilmiştir.

Büyüme gelişim döneminde normal yutkunma refleksinin oluşmaması, emzik veya biberonun uzun süre kullanılması, parmak emme, kalem ısırma gibi malformasyonlara yol açabilecek zararlı alışkanlıklar; üst çenenin transversal büyümesini baskılayarak bireyin overjetini artırmakta ve açık kapanışa sebep olmaktadır. Bu durum yetersiz dudak kapanışına neden olarak dental travmalara maruz kalma oranını artırmaktadır. Dental travmalarda hemen hemen tüm araştırmalarda benzer sonuçları olan, en büyük risk faktörü olarak ele alınan neden artmış overjet ve yetersiz dudak kapanışıdır. Maksillanın mandibulaya göre önde olduğu Sınıf 2 Modifikasyon 1 okluzyon malformasyonu olan çocuklarda daha sık dental travmalara rastlanmaktadır (Andersson, 2013). Basha ve ark. (2015) yetersiz dudak kapanışı bulunan çocuklarda dental travma riskinin 2,4 kat arttığını bildirmişlerdir. Türkiye’de %66,2 ve %79,4 oranlarında travmaya en fazla maruz kalan dişin üst orta keser diş olduğu bildirilmiştir.

Ülkemizde 6-12 yaşları arasında toplam 4956 çocuk üzerinde yapılan bir çalışmada en sık görülen travma tipinin mine kırığı (%44,6) olduğu bildirilmiştir (Altun ve ark. 2009). Hecova ve ark. (2010) yaptıkları bir çalışmada en fazla görülen dental travma tipinin %26,2 oranıyla komplike olmayan mine dentin kırığı olduğunu bildirmişler ve %23,3 oranıyla lateral lüksasyonun onu takip ettiğini belirtmişlerdir. Brezilya'da yapılan bir başka çalışmada en yaygın görülen travma tipinin %52,6 ile komplike olmayan kron kırığı olduğu bulunmuştur.

Travmayı oluşturan birçok faktör travma tipini belirleyebilmektedir. Dental travma oluşumunu sağlayan unsurlar; kuvvetin şiddeti, yönü ve kuvvete karşı koyan dokuların dayanıklılığıdır.

Dental travma; dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan çocuklarda, otizmli bireylerde, serebral palsi, mental retardasyon, görme ve işitme problemi olan özel ihtiyaç sahibi çocuklarda da karşımıza çıkabilmektedir.

Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklarda motor fonksiyon bozuklukları ve kaslardaki zayıflık sebebiyle travmatik dental yaralanmaların prevalansının arttığı bildirilmiştir (Gandhi ve Klein, 2014). Andrade ve ark. (2016) ise otizmli hastaların diğer insanlara göre daha izole olarak yaşamlarını sürdürmelerinin dental travma riskini azalttığını belirtmişler ve farklı bir yaklaşımda bulunmuşlardır.

Serebral palsi, erken dönemlerde meydana gelen beyin hasarı sonucu oluşan bir hastalıktır. Hareket bozuklukları, kaslarda spastisite ve postürun normal olmaması serebral palsi belirtileri arasında yer almaktadır. Serebral palsili çocuklarda ortaya çıkan istemsiz hareketler veya refleksler düşmelere neden olabilmektedir. Bu hastaların mental retardasyon, zayıf motor koordinasyonu, kontrol edilemeyen fiziksel hareketler, yemek yeme esnasında ısırma gibi patolojik oral reflekslerinin olması dental travmaların sebebi olarak gösterilmektedir (Bax ve ark. 2006). Dos Santos ve ark. (2009) travmaya uğramış serebral palsili çocukların yaklaşık yarısının kullandıkları tekerlekli sandalyeden düşmüş olduğunu ve bu çocukların %20 oranında dental travma insidansının olduğu bildirilmiştir.

Görme engeli olan çocukların dental travma insidanslarının yüksek olması; devamlı nesnelere çarpmaları ve düşme esnasında destek alamamaları gibi nedenlere bağlıdır. Bhat ve ark. yaptıkları bir çalışmada görme engelli kişilerde travma insidansı %32,5 oranında bildirilirken, engeli olmayan bireylerde bu oran %9,6 olarak belirtilmiştir (Bhat ve ark 2011). Epilepside; nöbetler esnasında kontrolsüz meydana gelen hareketler sonucu düşme ve çarpmalar dental travmalara neden olabilir. Gawlak ve ark. (2017) yaptıkları bir çalışmada epilepsi hastalarında nöbet geçirdikleri sırada oluşan yaralanmaların sıklığını araştırmışlar ve hastaların yarısında nöbet esnasında dental travmaların meydana geldiğini belirtmişlerdir.


Alıntı:Bu makale Sağlık Bakanlığınca yayımlanan "DENTAL TRAVMA KLİNİK PROTOKOLÜ"  kitaptan alınmıştır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar